Kanıt 9
Avusturya Sefiri Busbecq’in Gözlemleri (1555-1560), Türklerde Okçuluk
Sonuçta ben de handa kalıp eski dostlarımla yani kitaplarla vaktimi paylaşıyorum; onlar benim yoldaşım ve mutluluğum. Sağlığımı düşünerek bir kort yaptırdım, burada yemekten önce tenis oynuyorum. Yemeklerden sonra da Türk yayı ile çalışıyorum. Türkler bu silahı kullanmakta fevkalade usta. Ok atmaya sekiz hatta yedi yaşlarında başlıyor ve 10, 12 yıl sürekli talim ediyorlar. Sonuçta kolları fevkalade güçleniyor ve öyle usta oluyorlar ki hedef ne kadar ufak olursa olsun isabet ettiriyorlar. Kullandıkları yaylar bizimkilerden çok daha sert. Daha da kısa oldukları için kolay ele geliyor. Yayları tek parça ağaç yerine tutkal ve sırımla tutturulmuş öküz boynuzu ve kirişinden yapıyorlar. Bir Türk uzun süren talimlerden sonra en sert yayı bile kulağının ardına kadar gerebiliyor. Öte yandan bu türlü yaya alışmamış biri, çok güçlü olsa da kirişle yayın bağlandığı yerdeki çentiğe sokulan bir sikkeyi kurtaracak kadar bile geremez. Türkler savaşta öyle keskin nişan alır ki hasmını gözünden veya herhangi bir ölümcül yerinden zımbalar. Talim yerlerinde ne kadar maharetle ok attıklarını, hedef tahtası üzerinde bir thaler(Avusturya madeni parası) den daha küçük olan beyazın etrafını beş altı okla çevirdiklerini görebilirsiniz…
Türkler her işe dua ile başlar. Ardından en uzağa ok atmak için yarışılır. Seyredenlerin çok kalabalık olmasına rağmen müsabaka büyük bir düzen ve tam bir sessizlik içinde yapılır. Kullanılan yaylar çok kısa olduğundan çok da serttir. Bu nedenle onları sadece iyi talim görmüş okçular çekebilir. Kullandıkları okları da özeldir…
Akıl almayacak mesafelere ok atabiliyorlar. Her yıl okunu en uzağa atan okçunun vurduğu yere bir taş dikilir. Geçmişten kalan böyle pek çok taş var. Türkler günümüzde ulaştıkları mesafelerden daha ilerde olan bu taşların ecdatları tarafından erişilmiş menziller olduğuna inanıyor ve onların gücüne de okçuluktaki ustalığına da erişmenin mümkün olmadığını söylüyorlar. İstanbul’un birçok sokağında ve yol kavşaklarında ok meydanları var…
Tabii, Türklerin çok eski zamanlardan beri yay kullandıklarını da bilmekteyim…
Ogier Ghislain De Busbecq, “Türk Mektupları, Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri (1555-1560)” Çev: Derin Türkömer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2005 s.143-145
Kanıt Sorgulama
1-Ok atma eğitimi kaç yaşlarında başlıyor ve kaç yıl sürüyor? Yazınız.
2-Kanıt 9’da Busbecq’in bahsettiği taşları görüyorsunuz. Adını bu taşlardan alan İstanbul semtlerini yazınız.
3-Bu resimlerde sizi rahatsız eden şeyler nedir? Bu durumu önlemek için sizce ne gibi tedbirler alınmalıdır? Yazınız.
Johann Wilhelm ZİNKEİSEN
Sipahiler, tıpkı Osmanlı’nın tüm süvari birlikleri gibi, mükemmel atları sayesinde savaş alanında hücumlarının şiddeti ile kendilerini gösteriyorlardı. Hücumlarına daima havayı yırtan ve Hristiyan süvarilerin demir gibi saflarını bile titreten korkunç bir nara eşlik ediyordu.
Uzaktan hala en önemli hücum silahı yaydı. Sipahiler tarafından büyük bir çeviklik ve güvenle kullanılıyordu. Busbecq, bu hususta mucizevi şeyler anlatıyordu…
Sipahiye, bu en sevdiği silahın yerine, kullanımı artık iyice yaygınlaşan ve Osmanlılarda ne insanlar ne de atlar alışamadığından Avrupalı süvari birliklerine Osmanlılar karşısında kısa sürede üstünlük sağlayan, ateşli silahları kullanmak ne kadar zor gelmişti. Sipahileri 1548 tarihli İran seferi sırasında tabancalar veya tüfekler ile donatma teşebbüsü, tamamen başarısız, hatta gülünç oldu.
… Adamlar, ateşli silahları kullanmasını bilmiyorlardı. Bir bu eksikti bir de silah kırılıyordu ve kimse nasıl tamir edileceğini bilmiyordu. Ayrıca temizliklerine çok dikkat eden sipahileri, barutun sürekli kiri rahatsız ediyordu ve onlar bundan nefret ediyorlardı.
Uzun tabanca kılıfları ve barut borusu, diğer askerlerin alay konusu oluyordu. Onlara şarlatan diyorlardı. Bu onları çok kızdırıyordu ve bu yüzden Rüstem Paşa’ dan şiddetle bu hantal ve tamamen yararsız silahları tekrar kaldırmasını, sipahilerin üzerinde yay ve okların eskiden beri edindikleri yerini almalarına izin vermesini istediler…
Ancak çok sonraki zamanlarda bilhassa Avrupa’daki savaşlarda ateşli silahların Osmanlı sipahileri arasında da genel olarak kullanılmasına dair zorunluluktan kaçınamadılar. 16. yüzyılın sonlarına kadar yay ve ok yine de sipahilerin ana hücum silahlarıydılar. Zira bilhassa Hristiyanların ağır silahlı süvari birliklerine karşı çok zayıf olan mızrakla büyük şeyler başarılamıyordu…
Johann Wilhelm ZİNKEİSEN, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 3, Yeditepe Yayınları, çev: Nilüfer Epçeli, ed: Erhan Afyoncu, İstanbul 2011, s.125-126
Kanıt Sorgulama
1-Kanıt 10’da boş bırakılan yeri Kanıt 9’ dan faydalanarak doldurunuz.
2-[Kanıt 10]Sipahileri İran seferi sırasında ateşli silahlarla donatma girişimi neden başarısız oldu? Yazınız.
3-Busbecq (Kanıt 9) ve Zinkeisen’ın (Kanıt 10) anlattıklarını göz önüne aldığımızda, sizce; kullanmakta bu kadar usta olunan ve çok uzun yıllardır tecrübe edilen bir silahın savaş meydanlarında işlevini yitirmeye başlaması, bir ordu için ne gibi sonuçlara yol açabilir? Tartışınız