Bilim ve felsefe Antik Yunan Medeniyetinin bir zamanlar yaşamış olduğu Batı Anadolu’da doğmuştur. Her ne kadar Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının Antik Yunanlılardan önce günümüz dünyasını şekillendiren bir takım icatları olsa da bunlar dinsel, mitolojik ve pratik amaç taşıdıkları için Antik Yunan’dan farklı olduğunu söylememiz gerek[4]. Örneğin Thales, onu Mısırlılardan öğrenmeden önce geometri sadece pratik amaçlarla kullanılıyordu. Pratik amaçlar derken; mesela Nil nehrinin taşması sonucu sınırları kaybolan tarlaların tekrar belirlenmesi bugün Pisagor teoremi dediğimiz yöntemle mümkün olmuştu. Ya da görkemli piramitlerin inşasında geometriden faydalanılması. Antik Yunanlılar ise ilk kez bu amaçların dışında geometri/matematiği bilgiye ulaşmak (epistemoloji) maksadıyla kullandılar. İşte bu, bilim ve felsefe geleneğinin başlangıcıydı.
MÖ 6. yüzyılda başlayıp Helenistik Dönemin sona ermesiyle(M.Ö 323) uzun bir süre uykuya dalan bu gelenek, 7 ve 8’ inci yüzyıllarda İslam coğrafyasında canlandı ve oradan Avrupa’ya geçti. Yunan klasiklerinin Avrupa dillerine çevrilmesi, Çin’den öğrenilen ve daha da geliştirilen matbaa ve bu sayede çoğaltılarak Avrupa’ya yayılan çeviri eserler, kıtada değişim sürecine çok önemli bir etki yaptı. Pisagor’un meşhur cümlesi “İnsan her şeyin ölçütüdür” bir motto haline geldi. Kiliseye ve onun hurafelerine karşı tavır alınmaya başlandı.
“15. yüzyılda, siyasal ve ekinsel(kültürel) alanda çok çabuk bir değişmeyi gerçekleştirmek üzere papalığın çöküşüne başka değişik nedenler de eklendi. Barut, feodal soyluların zararına merkezi hükümetleri kuvvetlendirdi. XI. Louis ve IV. Edward zengin orta sınıfla birleşti. Bu sınıf, aristokratik kargaşalığı bastırma yolunda krallara yardım etmiştir. İtalya yüzyılın sonlarına değin kuzeyden gelen ordulara karşı iyice güvenlikteydi ve servet bakımından olsun, ekin bakımından olsun çabucak ilerlemişti. Yeni ekin, esasen Yunanistan ve Roma’ya hayranlık duyan, ortaçağları küçümseyen pagan kültürüydü. Mimari ve edebiyat stili eski modellere uydurulmuştu. Antik dönemin arda kalan son örneği olan İstanbul, Türkler tarafından ele geçirilince Grek mültecilerini İtalya’da humanistler hoş karşılamıştır. Vasco de Gama ve Columbus, dünyayı, Copernicus(Kopernik) gökleri genişletmişti. Constantinus Vakfı(Lorenzo Valla olayı) bir masal olarak hayırlandı ve bilimsel bir küçümsemeyle gömüldü gitti. Bizanslıların yardımıyla Platon… birinci elden tanındı”.[5]
Galileo, Kopernik’in Güneş merkezli evren teorisini desteklediği için ömür boyu ev hapsi cezası aldı. Giordano Bruno aynı nedenden dolayı yakılarak infaz edildi. Rene Descartes eserini yayımlayamadı (en azından bir bütün halinde). Martin Luther aforoz edildi. Ve daha fazlası kilisenin hışmına uğradı. Sıradan insanın durumu da farklı değildi. Büyücülük ve cadılıkla suçlanıp infaz edilen binlerce kişi, endüljansın dağıttı sahte umutlar ve bunların ekonomik yükü insanları alternatif bir dünya tasavvuruna sevk etti.
Şimdi, insanların alternatif bir dünya arayışlarını bilimsel ve fikri gelişmeler bağlamında inceleyeceğiz. Bilimsel gelişmeler konumuzun teması “evren algısı” olup, önce Antik Çağ evren algısına değineceğiz ve Newton devrimine kadar olan süreci ele alacağız. Ardından fikri gelişmelere geçiş yapacağız.
1-Bilimsel Değişim Öncüleri(Evren Algısı) [M.Ö 5-6.yüzyıl]
a)Yeryüzü Merkezli Evren Anlayışı
Kanıt 12
Kanıt 13
Pythagorasçılar ve Evren Algıları
Pythagoras (Pisagor)’ın kendisinin ve eski Pythagorasçıların dünyayı evrenin merkezinde hareketsiz bir cisim olarak almalarına karşı… Philolaos(Pythagoras’ın öğretisini yaymaya çalışan Yunanlı bir filozof)’un evrenin merkezine ne Yer’i ne Güneş’i koymayıp, bir merkezi ateşi koyduğunu söyleyebiliriz. Bu görüşe göre bu merkezi ateşin etrafında bütün gök cisimleri dairesel bir hareketle dönmektedirler…
İlginç olan, ileride 16.yüzyılda Kopernikus ilk kez bilinçli olarak güneşmerkezci sistemi savunurken, bunu aslında gözlemlere dayanan gerekçelerle değil, yine Pythagorasçılarınkine benzeyen spekülatifestetik gerekçelerle yapmış olmasıdır.
Ahmet Arslan, “İlkçağ Felsefe Tarihi; Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006, s.156
Not: Pythagorasçılar en mükemmel ve estetik şekil olarak daireyi kabul ederlerdi ve bu sebeple bütün gök cisimlerini küre şeklinde olduğunu ve bunların dairesel bir yörüngede hareket ettiklerini iddia etmişlerdir. Yazar spekülatif-estetik derken bunu kastetmektedir
Kanıt Sorgulama
1-Kanıt 12 ve 13’ e bakarak, Pythagorasçıların evren modelini yazınız.
2- Pythagorasçılar, hareketi ve dünyanın şeklini neden dairesel olarak kabul ederlerdi? Yazınız.